İçeriğe geç

Gösteriş Hastalığı Nedir ?

Gösteriş Hastalığı Nedir? Eğitimde Görünüşün Gölgesinde Kalan Gerçek Öğrenme

Bir eğitimci olarak, sınıflarda gözlemlediğim en güçlü şeyin bilgi değil, öğrenmenin dönüştürücü gücü olduğunu fark ettim. Bir öğrencinin gözlerinde “anlama anı”nı gördüğünüzde, o kıvılcımın ne kadar kıymetli olduğunu bilirsiniz. Ancak ne yazık ki modern dünyada bu kıvılcımın yerini giderek daha fazla gösteriş aldı. Gösteriş hastalığı —ya da diğer adıyla “görünürlük takıntısı”— yalnızca sosyal medyada değil, eğitimde, kariyerde ve hatta öğrenme sürecinde bile kendini gösteren bir olgu haline geldi. Peki bu hastalık nedir, nasıl ortaya çıkar ve pedagojik açıdan bizi neden bu kadar etkiler?

Gösteriş Hastalığı: Tanımı ve Temel Özellikleri

Gösteriş hastalığı, bireyin yaptığı işi, sahip olduğu bilgiyi ya da yeteneği başkalarına kanıtlama ihtiyacının öğrenme sürecinin önüne geçmesi durumudur. Bu durum, “öğrenmek için öğrenmek” yerine, “öğrendim demek için öğrenmek” şeklinde bir zihinsel dönüşüme yol açar.

Görünürde başarı vardır, ama derinlemesine öğrenme yoktur.

Bu hastalık, modern dünyanın ödül sistemleriyle yakından ilişkilidir. Notlar, sertifikalar, sosyal medya paylaşımları ve toplumsal onay mekanizmaları, bireyin öğrenme motivasyonunu dışsallaştırır. Artık öğrenmenin amacı gelişmek değil, görülmek haline gelir.

Pedagojik Perspektiften Gösteriş Hastalığı

Öğrenme teorileri açısından bakıldığında, bu hastalık özellikle davranışçı ve dışsal motivasyon temelli sistemlerin bir yan etkisidir.

Davranışçılığa göre birey, ödül ve ceza mekanizmasıyla öğrenir. Ancak bu yaklaşım, bireyin içsel öğrenme isteğini (intrinsic motivation) bastırır. Öğrenci artık bilgiye değil, ödüle yönelir.

Buna karşın, insancıl öğrenme kuramları (Rogers, Maslow gibi düşünürlerin savunduğu yaklaşımlar) bireyin kendini gerçekleştirme ve anlam arayışı üzerine kuruludur. Fakat gösteriş kültürü, bu insancıl yönü zayıflatır; öğrenmeyi yüzeysel bir performansa indirger.

Modern Eğitim Sisteminde Görünürlük Krizi

Bugünün eğitim ortamında öğrenciler çoğu zaman “nasıl görünürüm?” sorusuna “ne öğrenirim?” sorusundan daha fazla zaman ayırıyor.

Sertifikalar biriktiriliyor, projeler “sunumluk” hale geliyor, araştırmalar paylaşılmak için yazılıyor.

Bu noktada, eğitimciler olarak kendimize şu soruları sormalıyız:

– Öğrencilerimiz gerçekten öğreniyor mu, yoksa öğreniyormuş gibi mi davranıyorlar?

– Değerlendirme sistemlerimiz, anlamayı mı yoksa performansı mı ödüllendiriyor?

– Sosyal medya çağında öğrenmenin “paylaşılabilirliği” mi yoksa “kalıcılığı” mı önemli hale geldi?

Toplumsal ve Psikolojik Boyut: Gösterişin Görünmeyen Yüzü

Gösteriş hastalığı yalnızca bireysel bir eğilim değil, toplumsal bir yapı meselesidir.

Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “sembolik sermaye” kavramı bu durumu açıklar: İnsanlar bilgi, statü ve imaj üzerinden toplumsal değer kazanırlar. Eğitim sistemleri de bu sembolik sermayeyi besleyen mekanizmalar haline gelir.

Öğrenci ya da öğretmen fark etmez — herkes görünür olmak, takdir edilmek ister. Ancak bu süreçte, öğrenmenin asıl amacı olan bilgiyi içselleştirme ortadan kalkar.

Bir birey, gerçekten ne bildiğini değil, ne kadar bilgili “göründüğünü” önemsemeye başladığında, öğrenme bir gösteriye dönüşür.

Pedagojik Çözüm: Derin Öğrenmeye Dönüş

Gösteriş hastalığını aşmanın yolu, eğitimi yeniden anlamlandırmaktan geçer. Derin öğrenme (deep learning) yaklaşımı, öğrencinin bilgiyi anlaması, sorgulaması ve dönüştürmesi üzerine kuruludur.

Bu yaklaşımda öğrenciye şu üç beceri kazandırılmalıdır:

1. Kritik düşünme: Bilgiyi sorgulama ve kendi yorumunu katma.

2. Öz farkındalık: Kendi öğrenme biçimini tanıma.

3. İçsel motivasyon: Öğrenmeyi bir kimlik parçası haline getirme.

Bir öğretmenin görevi, öğrencinin “ne kadar biliyorsun?” değil, “öğrendiğin seni nasıl değiştirdi?” sorusuna yanıt bulmasına yardımcı olmaktır.

Sonuç: Öğrenmenin Sahiciliğini Yeniden Keşfetmek

Gösteriş hastalığı, görünürlük çağının eğitimde yarattığı bir yanılsamadır. Ancak her yanılsama gibi, bu da farkındalıkla aşılabilir.

Öğrenme, bir kimlik performansı değil, bir içsel dönüşüm sürecidir.

Bugün öğrencilerimize ve kendimize şu soruyu sormalıyız: “Gerçekten öğreniyor muyuz, yoksa öğreniyormuş gibi mi yapıyoruz?”

Belki de bu sorunun cevabı, eğitimin geleceğini belirleyecek en önemli dönüm noktası olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort
Sitemap
ilbet güncel giriş adresipartytimewishes.netbetexper giriş